31 Ağustos 2008 Pazar

Atık Pedler Sorunu

Atık pedler, kanalizasyon yolu ile nehir ve denizlere karışarak suları kirletiyor.

Gelişmiş Avrupa ülkelerinde özel olarak toplanıp, toplandıktan sonra yakılan ya da gömülen pedler için ülkemizde geniş kapsamlı farklı bir toplama metodu yok. Sıhhi atık alanına giren pedler ya doğrudan çöpe atılıyor ya da kanalizasyon sistemlerine gönderilerek elden çıkarılıyor. Bu sebeple en önemli çözüm baştan önlem alarak doğada yok olan pedler kullanmak.

İngiliz Susie Hewson adlı bir girişimci kadın % 84 geridönüşümlü, doğada yok olan organik ve doğal pedleri üretti. Susie Hewson'un ürettiği organik ve doğal pedlerin de Türkiye temsilcisi Doğaevi Yönetim Kurulu Başkanı Vadet Zora geri dönüşümlü ürünler kullanılması konusuna dikkat çekerek:

"Hewson ile tanışınca bu konuda birçok şey öğrendik. Küresel ısınmada Türkiye 2. derecede risk altında. Her yönden önlem alınmalı. Kadınlarımız pedleri kullanıp attıktan sonra ne olduğunu farkında değiller.

Son bir yılda yaklaşık 350 milyon ped satıldığı ve bu pedlerin geri dönüşemediği düşünülürse, pedlerin Türkiye'deki çevre kirliliğinde ne kadar önemli bir payı olduğu ortaya çıkar.

Yaygın olan görüşün aksine suda eriyen ped veya tampon diye bir şey yoktur. Bu tür sıhhi maddeler tuvaletlere atıldığında eğer tuvaleti tıkamazlar da nehir ve denizlere ulaşırlarsa bu kez orada kaybolmayıp 100 yıl kalmaktadırlar.

Bir kadın satın alırken bile utanıp sıkıldığı pedini kullanıp attıktan sonra pedin 100 yıl boyunca yok olmadığını bilse bence baştan önlemini alır ve kullanırken geridönüşümlü pedlere öncelik verir. Bir kadın pedini klozete atarken gözünün önünde onun nehirde, denizde yolculuğunu, 90 yıl sonra denizde yüzen torunlarının torunları bile o ped ile karşılaşabilecek hatta bu ihtimalin ömrü boyunca kullanacağı ortalama 10 bin ped için geçerli olduğu canlansa her şey farklı olurdu diye düşünüyorum."

Bu yazıyı okuduktan sonra Doğaevi'nin web sitesini ziyaret ettim. Türkiye'de bu ürünlerin satış noktalarını kontrol ettim. Neredeyse her yerde bulabiliriz. Yalnız en büyük sıkıntı reklamının yapılmaması sebebiyle, kimsenin bu tarz geri dönüşümlü pedlerden haberi yok. Bu nedenle ürünleri hemen bulamayabilirsiniz. Ama almadan önce satış noktasını aradığınızda ellerinde yoksa bile en kısa zamanda temin edebileceklerini söylüyorlar.



Doğaevi
Ürün Sayfası

Geri dönüşümlü pedin yaratıcısı Susie Hewson'nın markası Natracare.

Yeşil ekran haberi

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Organik Kozmetik Ürün


Organik gıda alırken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Sertifikasyon Firması'nın logosu olup olmadığına bakmak gerek.

Organik kozmetik ürün alırken dikkat etmemiz gereken çok önemli notlar var arkadaşlar.

İşte önemli notlar;

Sertifikalı doğal kozmetik kriterleri

Doğal ürünler ya cam şişelerde ya da geri kazanabilen diğer ambalajlarda satışa sunulmakta. Bir ürünün “doğal kozmetik” olabilmesi için en azından aşağıdaki kurallara uyması şarttır:

- Doğal kozmetikler, “doğal ve cilde dost” hammaddelerden üretilmeli
- Doğal kozmetiklerin üretiminde mineral yağlar ve parafinler kullanılamaz. Çünkü mineral yağlar cilt tarafından emilemezler ve cilt üzerinde su geçirmez bir tabaka yaratırlar.
- Paraben, izotiyazolin, formaldehid gibi sentetik koruyucular doğal kozmetiklerde bulunmamalı.
- Sentetik çözücüler yardımıyla elde edilen doğal maddeler de doğal kozmetik üretiminde kullanılmamalı.
- PEG (polietilenglikkol) gibi sentetik emülgatörler ve SLS (sodyumlaurilsülfat) ya da SLES (sodyumlauriletersülfat) gibi tensidler kullanılarak üretilmiş vücut losyonları ve şampuanlar gibi kozmetik ürünler “doğal kozmetik” olarak sunulamazlar.
- Doğal kozmetiklerin tam içerikleri CTFA veya INCI isimleriyle ambalaj üzerinde yer almalı.
- Doğal kozmetik ambalajları çevre ile uyumlu malzemelerden seçilmeli. Böylece hem zararlı maddelerin ürüne geçmesi hem de ambalajın üretilmesi ve sonradan bertarafı sırasında çevrenin kirlenmesi önlenmiş olur.
- Doğal kozmetiklerin üretiminde ölü hayvanlardan elde edilen hammaddeler (örneğin doku özleri, hormonlar, ayrıca lipozomlar, niozomlar) kullanılamaz
- Doğal kozmetik kavramı, hayvanlar üzerinde test yapılmasını kesinlikle dışlamaktadır.
- Doğal kozmetiğin üretimi sırasında da çevre kirlenmesine neden olunmamalı.

Küçülen Sabunları Atmayalım


Filiz Küçükkurt adında bir bayan, evde küçülen sabunlarını atmak yerine, kendi temizlik malzemesini oluşturmuş :)

Nasıl yaptığını da şöyle anlatmış;

"İyice küçülen sabunları atmaya kıyamadığım için biriktirir dururum kaç senedir. Bir yandan da bunları nasıl kullanabilirim diye düşünürüm. Evde sabun yapmayı denedim, pek içime sinmedi. Ben de hepsini kapaklı, ısıya dayanıklı bir kaba doldurdum, üzerine biraz sıvı arap sabunu ve örtecek kadar sıcak su koydum. Temizlik yaparken suyuma biraz bu karışımdan katıp, aldığım kadar suyu her seferinde tekrar üzerine ekledim. Yerleri bu sıvıyla, eşyaların tozunu ise sıvı deterjanla yaptım. Evim mis gibi sabun koktu birkaç gün boyunca. Tekrar temizlik yaptığımda deterjanla sildiğim yerlerin aşırı kirli ve çıkan suyun kapkara olduğunu gördüm. Sabunla sildiğim yerler ise tozu adeta üzerinden kaydırmış, yapıştırmamıştı. Cesaret geldi ve camları da bu sıvıyla sildim. Sonuç mükemmeldi. Yağmur bile kayıyor üzerinden ve çok geç kirleniyor. Ayrıca devamlı sabun ve su kattığınız için tükenmez bir temizlik kaynağı oluyor.En önemli nokta doğaya ve evinizin bütçesine yaptığı katkı tabii ki:)"

Denemeye değer :)

Gıda Zehirlenmelerinden Korunmanın Yolları



Gıda zehirlenmelerinin başlıca 10 nedeni şöyle :

-Yemeğin çok erkenden pişirilmesi ve sıcak ortamda bekletilmesi.
-Pişirilmiş yemeğin dolaba konmadan önce 1,5 saatten fazla tehlikeli
derecede tutulması (genelde oda sıcaklığı).
-Yemek tekrar ısıtılırken yeterince ısıl işlem görmemesi ve mikropların
ölmemesi.
-Zehirleyici mikropların bulaştığı gıdaların tüketilmesi.
-Yemeklerin yeterince pişirilmemesi.
-Kümes besinlerinin pişirilmeden önce yeterince buzunun çözülmemesi.
-Pişmiş yemeğe çiğ yemeğin dokunması.
-Sıcak yemeklerin vitrinde 63 dereceden düşük bekletilmesi.
-Hazırlanma sırasında yemeğe insanlardan hastalık mikrobunun bulaşması.
-Artık yemek yenmesi.

26 Ağustos 2008 Salı

Van Gölü Kirlenmesin

Van Gölü ile ilgili 1-2 haftadır yoğun olarak televizyonlarda haberler yapılıyor. Bu zamana kadar bilmediğimiz bir konu olmamasına karşı,Tübitak destekli bir projeyle Yüzüncü Yıl Ünv. ve Hacettepe Ünv. ilk defa ortak bir çalışma başlattı.

CnnTürk'ün haberine göre;
"Van Gölü artık evsel atıklardan kaynaklanan su kirliliğinin izleme sistemi ile 24 saat denetlenebilecek. Yüzüncü Yıl ve Hacettepe Üniversiteleri'nin geliştirdiği sistem göl suyunun, azot, fosfat, nitrit ve oksijen değerlerini ölçüyor.
Gölü kirlilikten kurtarmak için 50 bin YTL'lik bir kaynağa ihtiyaç var."
Haberin tamamını okumak için



Yani sadece bilgilendirme amaçlı, pilot bölgeler denetlenecek. Şu an için kesin çözüm maalesef ya yok ya da varolan projeler hemen hemen her konuda olduğu gibi yılan hikayesine dönmüş. Bu kadar laftan sonra, Van Gölü hakkında genel bir de bilgimiz olsun;

Van Gölü veya yöresel adıyla Van Denizi, Tatvan ilçesi sınırları içinde bulunan Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu oluşan kraterde biriken suların oluşturduğu varsayılan volkanik bir göldür.

Çok sayıda koyu bulunan Van Gölü'nün yüzölçümü 3.713 km²'dir. Van Gölü hem tatlısu hem de deniz ekosistemlerinden farklı bir sucul ekosistemdir. Suları tuzlu ve sodalıdır. Göl suyu tuzluluk oranı %o19, pH'sı ise 9.8 dir. Göl su seviyesi iklime bağlı olarak yükselip, düşmektedir. Ancak ortalama olarak denizden yüksekliği 1646 metredir. Gölün ortalama derinliği 171 m, en derin yeri ise 451 metredir. Gölün doğu bölümünde dört ada vardır. Bunlar; Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adalarıdır. Adalar tarihi ve turistik özelliğe sahiptir ve 1990 yılında Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmişlerdir.


Van Gölü dünyanın en büyük sodalı gölüdür. Gölün tuzlu-sodalı suları, biyolojik çeşitliliği sınırlamaktadır. Gölde bilinen 103 tür fitoplankton, 36 tür zooplankton ve tek bir tür balık (inci kefalı, Chalcalburnus tarichi) yaşamaktadır. Göl etrafı karadan 430 km.'dir. Yöre halkına göre gölde bir canavar yaşamaktadır. Söylentiyi çıkaranların amaçlarının bölgeye turist çekmek olduğu söylense de, söylentileri araştırmak amacıyla bölgede pek çok bilimsel araştırma ekibi çalışmalar yapmıştır. İstanbul-Tahran demiryolu hatlarını da bağlamaktadır. Türkiye ve İran'a bağlanan demir yolu 1970 lerde yapılmıştır.



Tarihçe Eski Yunan coğrafyacıları tarafından Thospitis Lacus ya da Arsissa Lacus olarak anılan Van Gölü'nün modern zamanlardaki ismi, sınırlarına dahil olduğu Van ilinden gelmektedir. Urartu Krallığının başkenti, İ.Ö. 10. ve 8. yüzyıllar arasında, gölün doğu kıyılarında kurulmuştur.Van Gölü sahilleri boyunca ve pekçok adalarında Ermeni Klisesi ve manastır kalıntıları bulunabilir.En iyi korunanı onuncu yüzyıldaki Kutsal Haç Klisesidir.Akdamar Adasında yer alır.Kral Gagik Artzruni tarafından 915 ve 921 yılları arasında inşa edilmiştir.Dış duvarlardaki rölyefler kutsal kitaba ait Adam and Eve (Adem ve Havva),Jonah and the whale (Yunus ve Balina),David Davud ve Goliath (Golyat) gibi hikayeler sunar. Diğer önemli tarihsel anıt gölün goğu kıyısındaki Van Kalesi dir.Modern Van şehri bu kalenin doğusunda yer alır. Türkiye’nin en büyük gölü Van Gölü’dür.Nemrut Dağının patlaması sonucu oluşmuştur.(Volkanik bir göldür).Yüz ölçümü3.713 km2’dir.Denizden yüksekliği 1.646m derinliği ise 457m ‘yi aşmaktadır.Gölün doğusunda Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş adaları bulunmaktadır.Bu adalar turistlik özelliğe sahiptir.Sit alanı olarak ilan edilmiştir.Suyu sodalı ve tuzludur.Aynı zamanda dünyanın en çok soda içeren gölüdür.Van gölü kıyısındaki iklim diğer yerlere göre daha yumuşaktır.

Umalım ki Van Gölü'nün temizlenmesi ile ilgili proje masraflarını karşılayacak sponsorlar bulunsun. Van Gölünü de kaybetmeyelim.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Tuz Gölü

Aslında sorun Tuz gölü değil. Asıl sorun yaşadığımız dünyaya olan duyarsızlık ve saygısızlığımız... Global Politikalar, yetersiz eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının yetersizliği, kontrol dışı sanayi... Bunlar belki de ilk sıradakiler, liste çok uzun ama konuşacak kadar bilinçli kaç kişi bulabiliyoruz???

Tuz Gölünden geçen kış geçerken suların Şereflikoçhisar'da, gölün oldukça fazla kuruduğunu gördüm, gözlerime inanamadım. Bu yaz tekrar geçtiğimizde daha iyi görünüyordu. Duyduklarım ise gerçekten oldukça şaşırtıcıydı. Kışın su gibi görünen kısmın bataklıktan ibaret olduğuydu. Ama benim gördüklerim ya da çevreden duyduklarım hiçbir şey ifade etmiyor. Elde bilimsel veriler var.


Bunlar Tuz Gölü'nün uydu görüntüleri.


Aksaray Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Semih Ekercin, doktora tezi için Tuz Gölü ve Beyşehir Gölü’nün kıyı çizgilerinde yaşanan değişimleri inceledi. Çalışması için NASA’dan bile destek alan Ekercin, son yüzyıla ait ABD, Japonya ve Fransa uydu görüntüleri ile askeri haritaları inceleyerek göllerdeki küçülmeyi tespit etti.

Araştırmaları sonucunda Türkiye’nin ikinci büyük gölü olarak bilinen Tuz Gölü’nün 1915 yılında haritalara göre 216 bin 400 hektar olduğunu ifade eden Ekercin, şunları söyledi:

“Tuz Gölü o yıldan bu yana ciddi anlamda küçüldü. Tuz Gölü’nün su yüzey alanının 1987 yılında 92 bin 600 hektara gerilediğini tespit ettim. 2005 yılında da gölün suyla kapladığı alanın 32 bin 600 hektara gerilediği uydu fotoğraflarıyla açıkça görülebiliyor. Kuraklık, bilinçsiz tarımsal sulama, göle ulaşan kaynakların kuruması gibi etkenler adeta gölün sonunu getirdi. Gölün suyla kapladığı alanın kış aylarında arttığı söyleniyor. Böyle bir durum yok. Kış aylarında kıyı kesimleri bataklık halini alıyor. Suyla kaplanan alan artık değişmez oldu. Kışın kıyıda su yerine çamur görüyorsunuz.”

Semih Ekercin röportajda, Tuz Gölü'nün artık tuz üretmediğinden de bahsetti.

Bu durumda bile yaptığım araştırmalar sonuçsuz kaldı. Bakanlık bazında yapılan bir çalışma bulamadım. Eğer böyle bir çalışma yürütülüyorsa, bilenler yazarsa çok sevinirim.

Ülkemizin coğrafi bilgileri değişiyor. 2015'de Tuz Gölü'nün tamamen kurumasından bahsediliyor. Konu sadece Tuz Gölü değil. Tüm Türkiye yakılıp, yıkılıyor.
Çocuklarımıza sadece fotoğraflardan göstermek istemiyorum. Bizim çocuklarımız için yarattığımız dünyanın karşılığı "koskoca bir çöl" olmamalı.


Bu da benim Tuz Gölü arşivimnden.

24 Ağustos 2008 Pazar

Yeşil Rehber

Yeşil Ekran ve Arçelik'in ortak hazırladığı bir kitapçı bu adı geçen Türkiye için YEŞİL REHBER. National Geographic'in Ağustos ayı sayısıyla birlikte evimize geldi. Eşim ve ben zaten yeşil hayat konusunda oldukça hassas yaşıyoruz ( En azından Türkiye şartlarına göre elimizden geleni yapıyoruz )

Ntv zaten evimizde seyredilen 1 numaralı kanal. Yeşil Ekran çalışması ise bu ülke için medya tarafından hazırlanmış harika bir proje. Herkesin, büyük-küçük herkesin öğrenmesi gereken temel bilgileri, geri dönüşümle ilgili çalışmaları, neler yapılabileceğini, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde doğaya ve insan sağlığına zararlı kuruluşlara karşı yürütülen projeleri, kurumakta olan sulak alanlarımızı, kirlenen sulak alanlarımızı ve niceleri ile ilgili programlar hazırlıyorlar.

Size kendi blogumdan aktarabileceğim öncelikli olarak, Yeşil Rehber'de bulunan Yeşil kuruluşların web adresleri aşağıda mutlaka ilginizi çekecektir.

Lütfen yaşadığımız topraklar ve dünyamız için elimizden gelenin en iyisini yapalım.

Organik ürünler için;
www.bugday.org/links.php
www.orguder.org.tr

Atık Pil için;
www.tap.org.tr

Geri Dönüşüm için;
www.cevko.org.tr
www.lokmanhekimsv.org
www.istac.com.tr

Atık Kağıt için;
www.cevko.org.tr
www.cekulvakfi.org.tr
www.tema.org.tr

Cam Şişe Atıkları için;
www.cevko.org.tr

Evde Enerji Verimliliği için;
www.cevredostubinalardernegi.org

Evde Güneş ve Rüzgar Enerjisinden Faydalanmak için;
www.eie.gov.tr
www.temizdunya.org
www.temev.org.tr
www.diyarbakirgunesevi.space.live.com
www.ruzgarenerjisibirligi.org.tr

Elektronik Atıklar için;
www.lokmanhekimsv.org
www.turcek.org.tr
www.doganentegre.com
www.evcilerkimya.com
www.exitcom.com
www.snh.com.tr

Doğa Dostu Bir Üretime ya da Projeye Nasıl Katkıda Bulunabiliriz? İşte onun için de bize bir link verilmiş;
www.gonulluyum.org / www.osgd.org

Banyo ve Mutfakta Su Tasarrufu için;
www.suyunubosaharcama.org

Şimdilik bu kadar, sanırım bu linkler herkes için faydalı olacaktır.
Ntv, National Geographic ve Arçelik'e teşekkür ediyorum.

Küresel Isınma

İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor.

Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından tutuluyor.küresel ısınma nedir Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlıyor. Ama son dönemlerde fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış gösterdi. Bilimadamlarına göre işte bu artış küresel ısınmaya neden oluyor. 1860’tan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0.5 ila 0.8 derece kadar artığını gösteriyor.

Bilimadamları son 50 yıldaki sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkileri olduğu görüşünde.

Üstelik artık geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşılıyor.
Hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin ediliyor.

2007’nin de dünya genelinde kayıtların tutulmaya başlandığı son 150 yıllık dönem içinde en sıcak yıl olabileceği öngörüsü var.

Konuyla ilgili daha detaylı bilgi ve proje bilgileri için Küresel ısınma ve Galatasaray Üniversitesinin sitelerini ziyaret edebilirsiniz.

Merhaba, Yeşil Blog

Evet, uzun zamandır küresel ısınma ve yeşil dünya tanımlamalarını çok sık duyuyoruz. Bunun için özel bir blog açmaya ihtiyaç duydum.
Bu konuda Ntv'nin programlarının beslemesi yadsınamaz.
"Dünyayı Kurtaran Kadın" ilgiyle izlediğim bir Ntv programı (Yeşil Ekran kapsamında)
Burada, elimden geldiğince araştırma yapıp yazı ekleyeceğim. Sürekli olarak da Yeşil Ekran'dan beslemelere ulaşacaksınız.
Daha bilinçli ve daha yaşanabilir bir dünya için ne gerekiyorsa yapalım.
Çocuklarımıza tatlı su kaynaklarının kuruduğu, çöl olmuş topraklar bırakmayalım.

Sevgilerimle, Ayça.